DENEYİM KAZANMAMAK

Yıllar önce yurt dışında yaşayan antropolog bir dostumla sohpet ederken konu Türk insanının antropolojik yapısını tartışmaya dönmüştü. Dostum Türklerin yapısının göçebelikten gelen ve at kültürü denen bir yapıda olduğunu bu yapı değişmediği sürece batı toplumlarını yakalamanın mümkün olmayacağını söylemişti. At kültürü yapısını biraz açmasını söylediğimde bana şu örneği vermişti, at kültürü pek çok özelliği olan bir kültürdür, adaptasyon kabiliyeti son derece yüksektir, zekidir ama zekası kurnazlık alanında başarılı olmaya yöneliktir, en önemli özelliği kültürel değişime direncidir, örneğin gider İngiltere’de 20 yıl yaşar o toplumun kurallarına başka yabancılara göre daha çabuk uyum gösterir ama 20 sene sonra Türkiye’ye döndüğü ilk gün yere tükürür, en zayıf olduğu alan yaşamdan ders çıkartmak konusundadır, başkalarının başarı veya başarısızlığından deneyim edinmek yerine kendisi yaşayarak görmeyi seçer. İleri toplumlardaki tecrübe birikimini sağlamakta onlara göre çok daha uzun bir zaman harcadığı için gelişmesi mehter yürüyüşüne benzer.

Briçte de aynı olguyu görmek mümkün. Diyelimki on yıldır briç oynuyorsunuz ortalama haftada yüz el oynasanız yaklaşık elli bin el oynamışsınızdır. Bu ellibin elden edindiğiniz deneyim neden batı toplumlarındaki onbin el karşılığına bile gelemiyor ? Bence bu sorunun cevabı oynadığımız elleri analiz etmememizden kaynaklanıyor. Oyunu oynuyor sonuçlarımıza bakıyor ve o günün defterini yarına allah kerim diyerek kapatıyoruz. Halbuki oynadığımız ellerin üzerinde düşünsek, bir bilenle tartışsak, benzer durumlarda aynı yanlışa düşmeyiz. Ülkemizde deneyim birikimi yıllarla ölçülüyor, ben şu kadar yıldır briç oynuyorum diyenler kendilerini deneyimli zannediyorlar. Halbuki eller üzerinde analiz yapmadığınız ve bu analizi olumlu bir gelişim için birikime döndüremediğiniz sürece oynadıklarınız uçup gider kazandırdığı ise ilerleme adı verilemeyecek bir pratikten başka bir şey değildir. Kuyudan su çeken bir eşeğin ne deneyimi olabilir ki !!
01.Temmuz.2007

Hiç yorum yok: